Gılaf-ı Reyya: Osmanlı’dan Günümüze Koku Şişeleri

Koleksiyoner Bekir Kantarcı’nın koleksiyonundan oluşturulan “Gılaf-ı Reyya: Osmanlı’dan Günümüze Koku Şişeleri” sergisi Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde sanatseverlerle buluştu.

Sergide, 18. yüzyıldan 20. yüzyılın ortalarına koku şişesi koleksiyonundan bir seçki sanatseverlerin beğenisine sunuluyor

Bekir Kantarcı, serginin hikayesinin 35 yıl öncesine dayandığını belirterek, “Kokuyla üniversite yıllarında ilgilenmeye başladım. Zaman içerisinde kokuyla ilişkim, ilgi boyutundan çıkarak profesyonel bir anlama dönüştü. Kokuların ve şişelerin üretim ve tasarım sürecine dair araştırmalar, uluslararası fuarları takip etme, parfüm müzelerini dolaşma, eski parfümlere dair kitapları okuma gibi süreçlerle mesele giderek büyümeye başladı. O zamanlar kendimi bir koleksiyoner olarak tahayyül etmemiştim ama küçük de olsa bir idealim vardı. Geldiğim noktada, bir hayalle başlayan bu yolculuk, zengin bir koleksiyona dönüştü. Bunun en büyük nedeniyse sanata, kültüre, medeniyetimizin zengin birikimine olan ilgimdi.” dedi.

“Evliya Çelebi, İstanbul’da iki binden fazla kokucunun olduğunu söylüyor”

Bekir Kantarcı, koku ve koku etrafında oluşan kültürün insanlığın tarihiyle başladığına dikkati çekerek, “Koku, çok zengin bir kültürel tarihe dayanıyor. Bir koku tarihinden bahsetmek hiç yanlış olmasa gerek. Koku hem kişisel ve estetik değeri olan hem de ilahi olanla kurulan temasta önemli işleve sahip bir ürün. Dolayısıyla kokuyu sürekli incelen ve gelişen bir güzellik unsuru olarak anlamak mümkün. Bizim kendi geleneğimizde de Peygamber Efendimiz’in, mealen söyleyecek olursak, ‘Bana, güzel koku sevdirildi.’ hadisiyle hem Araplar hem Türkler için koku, çok önemli ve merkezi bir unsura dönüşüyor. Selçuklulardan Osmanlılara kadar geniş bir coğrafya ve zaman diliminde misk, amber ve ud, bizim kültürümüzün en önemli unsurları olarak çıkıyor karşımıza. Bütün bu zengin literatür içinde, koku ham maddelerini, bu maddelerin nasıl ve nerede oluştuğuna dair araştırma yaparken karşıma çıkan ve beni en çok etkileyen ise Evliya Çelebi’nin, İstanbul’da iki binden fazla kokucunun olduğunu söylemesiydi. Bunlar, ihtisas ehli kokucular. Sadece gül, lavanta ya da amber satan dükkanların bulunduğunu ifade ediyor Evliya Çelebi. Bu, ne kadar zengin bir koku kültürünün döneme hakim olduğunu bize gösteriyor.” dedi.

“Serginin temel hareket noktası, güzel koku kılıflarını sunmak”

Osmanlı’ya atfen üst başlık olarak “Gılaf-ı Reyya” ifadesini kullandıklarını vurgulayan Serginin küratörü Beste Gürsu, “Reyya güzel, gılaf ise kılıf demek. Dolayısıyla ziyaretçilerimize burada güzel koku kılıflarını sunuyoruz. Sergimizin temel hareket noktası bu. Bekir Bey’le yaptığımız envanter çalışması sürecinde, kokunun ve bununla gelişen kültürün, çağlar boyunca insanlığı pozitif yönde etkilediğini gördük. İster fakir ister zengin olsun herkes bir koku kullanırdı eskiden. Dolayısıyla çok zengin bir gelenek var karşımızda. Bizim seçkimiz, bu zenginliğin sadece bir kısmını ifade ediyor.” diye konuştu.

Kuveyt Türk Katılım Bankası katkılarıyla gerçekleştirilen sergi, 22 Mayıs’a kadar ziyaret edilebilecek

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir