Kapadokya, bugün peribacaları ve balonlarıyla göz kamaştırsa da, Geç Antik Çağ ve Orta Çağ’daki şehir yaşamına dair bilgimiz şaşırtıcı derecede kısıtlı.

Dönemin önemli merkezleri Kaisareia (Kayseri), Koloneia (Aksaray) ve Tyana (Kemerhisar) gibi büyük şehirlerden günümüze ulaşan arkeolojik kalıntılar ne yazık ki yok denecek kadar az. Bu durum, Kapadokya’nın tarihsel dokusunu anlamamızı zorlaştırıyor.

Roma İmparatoru Augustus zamanında Antik Dönem yazarlarından Strabon 17 kitaplık ‘Geographika’ adlı kitabında (Anadolu XII,XIII,XIV) Kapadokya Bölgesi’nin sınırlarını güneyde Toros Dağları, batıda Aksaray, doğuda Malatya ve kuzeyde Doğu Karadeniz kıyılarına kadar uzanan geniş bir bölge olarak belirtir.

Bu günkü Kapadokya Bölgesi Nevşehir,Aksaray, Niğde, Kayseri ve Kırşehir illerinin kapladığı alandır. Daha dar bir alan olan kayalık Kapadokya Bölgesi ise Uçhisar, Ürgüp, Avanos, Göreme, Derinkuyu, Kaymaklı, Ihlara ve çevresinden ibarettir.

Tabula Imperii Bizantini gibi kapsamlı haritalama çalışmaları, bölgedeki Bizans dönemi yol ağını ve yerleşimleri anlamak için önemli veriler sunuyor. Ancak, Geç Antik Çağ yerleşim özelliklerini derinlemesine inceleyen kazılar, Tyana (Kemerhisar) dışında bölgede neredeyse hiç yok.

Nevşehir’in Ürgüp ilçesindeki Şahinefendi Köyü (Örencik) kalıntıları, sivil ve dini mimari hakkında değerli bilgiler sağlıyor. Aksaray’ın Helvadere Kasabası’ndaki Mokissos (Viranşehir) ise, Geç Antik Çağ’dan günümüze ulaşan en yoğun arkeolojik kalıntıları barındırarak, gelecekteki yüzey araştırmaları ve kazılar için büyük bir potansiyel taşıyor.
Roma İmparatorluğu’nda kentleşme ve Kapadokya
Romalılar, M.Ö. 2. ve 1. yüzyıllarda Anadolu’daki Helenistik kentleri ele geçirerek Fırat Nehri’ne kadar sınırlarını genişletti ve eyalet sistemiyle birlikte düzgün bir yol ağı kurdu. Roma İmparatorluğu’nda şehirler, kendi arazileri olan özerk bölgelerdi ve vergilerini devlete aktarıyorlardı. Civitas libera (özgür kent) statüsüne sahip şehirler vergi vermezken, Koloneia statüsüne sahip şehirlerde Roma vatandaşları toprak sahibi olup vergi ödemiyordu.
Kapadokya’da kentleşme süreci oldukça yavaştı. Bölgenin baskın özelliği, krallıklar döneminden itibaren küçük köy ve kasabalar ile geniş topraklardan oluşmasıydı. Hanisa ve Venasa gibi bazı önemli yerleşimler, yönetimsel özelliklere sahip olsalar da Roma döneminde şehir statüsü kazanamamıştı.

Kapadokya’nın stratejik konumu ve dönüşen şehirleri
Kapadokya, Batı Anadolu’dan Karadeniz’e, Kilikya’dan gelen yolların kesiştiği stratejik bir konumdaydı. M.S. 3. yüzyıldaki yol ağı onarımları ve mil taşları, yolların askeri amaçlarla daha kullanışlı hale gelmesini sağlamıştı. M.S. 17 yılında Roma eyaleti haline gelen Kapadokya, M.S. 3. yüzyılın sonunda İmparator Diocletianus tarafından dört küçük eyalete bölündü. M.S. 371-372 yıllarında ise İmparator Valens tarafından Kapadokya Prima ve Kapadokya Secunda olarak ikiye ayrıldı. Kaisareia (Kayseri) Prima’nın, Tyana (Kemerhisar) ise Secunda’nın başkenti oldu.

M.S. 3. yüzyıl, Roma tarihinde kriz ve karmaşa dönemiydi. Germen ve Pers saldırıları, imparatorluk içindeki mücadeleler ekonomiyi ve günlük yaşamı olumsuz etkiledi. Şehir meclislerinin zayıflaması ve şehir maliyesindeki kriz, kentlerin savunma duvarlarının azalmasına neden oldu. Ancak Doğu’daki kentler, Batı’daki gibi istilalara maruz kalmadığı için nüfusları arttı.

Hristiyanlığın resmi din olmasıyla birlikte tapınakların yerini kiliseler almaya başladı. Şehirlerde piskoposlar, kent meclislerinin yetkilerini üstlenerek yönetimde önemli bir rol oynadı ve dini yapıların inşasında etkili oldular. Bu durum, 4. ve 5. yüzyıllarda şehir mimarisini önemli ölçüde değiştirdi; kiliseler, şehirlerin en belirgin yapıları haline geldi.
Kapadokya’nın günümüze ulaşan bazı izleri
- Kaiesareia (Kayseri): Döneminin en önemli kentlerinden biri olmasına rağmen günümüze ulaşan kalıntıları çok az. Ancak sikkeler ve Kilise Babalarının mektupları, agorası, tapınakları ve stadionu hakkında bilgiler veriyor. Özellikle Aziz Basileos döneminde kent, kilise, piskoposluk sarayı, hastane gibi yapılarla fiziksel olarak genişlemişti.
- Mokissos (Viranşehir): Helvadere’de yer alan Mokissos, İmparator Iustinianos döneminde büyük bir sur ve birçok dini ve ticari yapıyla yeniden inşa edilmiş, hatta metropolis statüsüne yükseltilmiştir. Günümüzde konutlar, kiliseler, mezarlar ve sarnıçlar gibi birçok kalıntısı bulunmaktadır.
- Tyana (Kemerhisar): Niğde’nin Kemerhisar ilçesinde bulunan Tyana, filozof Apollonios’un doğum yeri olarak biliniyor. Su kemerleri, hamam ve Hristiyan kompleksleri gibi önemli yapılar kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Özellikle 4. yüzyıla tarihlenen sekizgen planlı kilisenin sonradan üç nefli bir bazilikaya dönüştürüldüğü anlaşılmıştır.
- Şahinefendi Köyü (Nevşehir): Ürgüp’e bağlı Şahinefendi’deki kalıntılar, Geç Antik Çağ’da yerleşim görmüş, villa, hamam ve dini yapılarla dönemin sivil ve dini mimarisine ışık tutmaktadır.