İstanbul’un Fatih ilçesine bağlı Vefa semtinde yer alan Şeyh Ebû’l Vefa Camii adını Osmanlı’nın manevi önderlerinden biri olan Şeyh Ebû’l Vefa Hazretlerinden alıyor.
FATİH SULTAN MEHMED’İN ADINA CAMİ YAPTIRDIĞI ŞEYH
Camiyi Şeyh Ebûl Vefa Hazretleri adına Fatih Sultan Mehmed Han inşa ettiriyor. Daha sonrasında 1481-1490 yılları arasında da Sultan II. Bayezid, medrese, derviş hücreleri, imaret (mutfak) ve kütüphane yaptırarak burayı bir külliye haline dönüştürüyor.

ŞEYH EBÛL VEFA CAMİİ’NİN HİKÂYESİ
Sanat tarihçisi Elif Kabalıoğlu, Şeyh Ebû’l Vefa Hazretlerinin ve caminin hikayesini gezelim.com için anlattı.

“KOSKOCA BİZANS’IN SURLARINI ALDIK DA BİR ŞEYHİN AHŞAP KAPISINDAN GEÇEMEDİK”
Kabalıoğlu, “Bir şeyhten bahsedeceğiz; öyle bir şeyh ki cenazesinde gayrimüslimler ve Hristiyanlar gözyaşı dökmüşler. Öyle bir şeyh ki kendisi hadisi şerife mazhar olmasına rağmen, bir sultanın Fatih Sultan Mehmed Han Hazretlerinin “Koskoca Bizans’ın surlarını aldık da bir şeyhin ahşap kapısından geçemedik.” dediği bir şeyhten bahsediyoruz. Hatta giriş kapısında, caminin cümle kapısının beytinde şöyle yazıyor: “Onun toprağı âşıkları için bir göz sürmesidir.” Bu kadar övülen, faziletinden bahsedilen bir şeyhten söz ediyoruz.”

PEKİ, ŞEYH EBÛL VEFA HAZRETLERİ KİMDİR?
Kabalıoğlu, Şeyh Ebul Vefa Hazretleri hakkında şu bilgileri aktardı: “Aslen Konya’da doğmuş, daha sonra hac için Mısır’a yola çıkmış, yolda Rodoslular tarafından esir alınmış; Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından kurtarılmış ve çok zeki, akıllı olan sultanımız Fatih Sultan Mehmed Han Hazretlerinin politikası gereği semtin ihya edilmesi, halkın ahlakının yükseltilmesi ve örnek bir mürşidin bulunması adına bizzat kendisi tarafından çağrılan Şeyh Muslihuddin Mustafa Vefa Hazretlerinin camisindeyiz.”

Kabalıoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Bulunduğumuz cami aslında Fatih Sultan Mehmed Han Hazretlerinin, Şeyh Ebûl Vefa Hazretleri için yaptırdığı orijinal camimiz değil. Daha sonra Yıldırım Bayezid Han tarafından burası, Şeyh Ebûl Vefa’ya olan hürmetten dolayı bir külliye hâline getiriliyor. Buraya imarethane yapılıyor, tekke yapılıyor, zaviye yapılıyor, medrese yapılıyor, kütüphane yapılıyor; fakat zaman içerisinde depremler ve yangınlar sebebiyle orijinal yapılarımız günümüze ulaşmıyor. Bulunduğumuz mekân, 1994 yılında Vakıfların restore ettiği, orijinaline sadık kalınıp kalınmadığı muhtelif olan bir mekân. Mihrâp yönünde çilehane olarak yorumlanan ama aslında Şeyh Ebûl Vefa’nın ders alıp oturduğu bir bölüm var.”

“İSLAM HÂL DİNİDİR”
“Şeyh Ebûl Vefa Hazretlerinin şöyle bir özelliği var: İslam aslında hâl dinidir. Yani ahlak dinidir. Öyle bir şeyhti ki kendisi tam olarak yaşayan, İslam’ı yaşayan bir kişiydi ki gayrimüslimler daha sonrasında Müslüman olarak tâbi olmuşlardı.”

“GÖNLÜMÜZ GÖNLÜ İÇİNDEDİR”
Kabalıoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Gelelim Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri ile aralarında geçen diyaloğa. Fatih Sultan Mehmed Han, buradaki gayrimüslimlerin kendisine intisabını duyduktan sonra şeyh ile görüşmek için buraya geliyor. Üç defa geliyor ve üç defa da şeyhin ahşap kapısından giremiyor. Sultan çok mahzun oluyor, yaverini içeri gönderiyor: “Neden şeyh bizi kabul etmiyor?” diyerek. Şeyhin ifadesi şöyle: “Eğer sultanı biz tekkemize mürid olarak alırsak, bize intisap ederse sultanlığı bırakır ve bütün malını Allah yolunda bize infak eder. Kendisine şöyle ifade edin: ‘Gönlümüz gönlü içindedir.’ Çok güzel bir ifade. Yaver, sultanın yanına geldiğinde Fatih Sultan Mehmed şunu soruyor: “Bunları söylediğinde şeyhin hâli nasıldı?” Yaverin ifadesi şuydu: “Gözlerinden yaşlar süzülüyordu.”

“Böyle bir olay gerçekleşiyor. Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri kendisini göremiyor ama rivayet olunur ki Fatih Sultan Mehmed Han’ın cenazesini kıldırmak Ebûl Vefa Hazretlerine nasip oluyor. Dediğimiz gibi, İslam hâl dinidir. Hâlinize, ahlakınıza sirayet etmeyen bir şeyin başkalarının intisap etmesini bekleyemezsiniz. Ebûl Vefa Hazretleri böyle bir zâttı.”
Kabalıoğlu: “Gelelim Fatih’ten sonra oğlunun hâline. Yıldırım Bayezid da Ebûl Vefa Hazretleri ile görüşmek istiyor; o da kavuşamıyor, o da görüşemiyor. Ebûl Vefa Hazretleri vefat ettiğinde Yıldırım Bayezid cenazesine iştirak ediyor ve şöyle bir rivayet var: “Ben bu mürşidin cenazesinde yüzünü görmek istiyorum.” Sanduka açılıyor; Ebûl Vefa Hazretleri sağ eliyle yüzünü kapatmış. Böyle ilginç ve sırlı bir rivayet tarihi kayıtlara geçiyor.” ifadesini kullandı.